Yurt Dışında Yaşarken Türkiye’ye Dair Özlemediğimiz Şeyler

2 Paylaşım
2
0
0

Geçen haftaki yazımız bu yazımızın bir alternatif fikri üzerineydi yani memleketimiz Türkiye’ye dair özlediğimiz şeyleri sıralamıştık. Okumamış olanlar Türkiye’ye dair özlem duyduğumuz şeyleri şuradan yan sekmeye alarak okuyabilirler. Bu sefer sağlam kanıtlarla bu 9 iddialı özlettiren maddeye anti 9 madde ile eli kolu dolu bir şekilde geldik. Hem de size bir mukayese ettirecek, insan hayatında olmazsa olmaz 9 baba maddeyle. Bunların arasında kadınların rahatça toplumla sorunsuz kaynaşmasından, sağlık sistemine; adalet ve çalışma hayatına kadar birçok şeyi Almanya ve Türkiye için kıyasladık. Haydi gelin Türkiye’ye dair özlemediğimiz şeyler neler, konuşalım.

1. Ne kadar ağaç dikseler boş; betonların üstünde bir beton vardır

Bu birinci derecede Türkiye’de en çok özlemediğimiz şeylerden biri. Yurdumun her bir ağacı kesilmiş, tüm ormanları talan edilmiş, ya yangın çıkartılmış, ya da çeşitli yasalarla ranta açılmış. Biz safi ağaç ve toprağa büyükşehirlerde uzun zamandır denk gelmiyoruz, inşaat üstüne inşaat, mevsimlerin değişimini bile fark edemiyorsunuz. Her 500 metre içerisinde 2 veya 3 tane AVM, onca gökdelen. Bilemiyoruz, bu insanlar doğaya karşı nasıl bu kadar bir gaddarlık içinde, bu nasıl bir kindir ve de daha önemlisi neyin kinidir? Toprak da ağaç da hepimizin ağacı, toprağı; hepimizin yaşaması için zaruriyet duyduğu şeylerden biri. Almanya mı? Evet Almanya’da inşaat sektörü hunharca her bulduğu boş araziyi ele geçirip parsel parsel inşaatlayamıyor. Sebebi ise kurallar, yasalar. Burada inşaat bir rant aracı değil, gerekli görüldüğü şekillerde ve dönemlerde inşaat yapılır. Ama bunun için ise doğa katledilmez, ağaçlar olan bölgelere dokunulmaz.
2. Yoksa siz de geri dönüştüremediklerimizden misiniz?
Bu konu bir ülkenin gerek endüstri bakımından olsun, gerek modernizme ve gelişen dünyaya ayak uydurması açısından olsun; fazlasıyla önemli bir konu. Ülkelerin gelişmişliğinin önemli belirteçlerinden biridir kesinlikle geri dönüşüm. Doğaya zarar vermeyecek birtakım geri dönüşüm etmenleri bu anlamda içinde yaşanılan toplumla da barışık şekilde yapıldığında, o ülkenin ne kadar önemli bir yol aldığını gösterir. Bu durum Almanya’da geri dönüşüm gerek devlet eliyle, gerek özel sektör ile gerekse toplum ile bir bütün içinde uyumla dikkat edilen konulardan biri. Bu sebeple ki Almanya geri dönüşümde dünya şampiyonu (Bakınız kaynak). Türkiye’de geri dönüşüm ise mantığının kollektif bir insiyatife dönüşmemiş olması ve toplum nezlinde çoğunluğun gerek bilinçsiz olması, gerekse bilen kesimlerin bile yeterince geri dönüşüme önem vermemesi büyük bir soru işareti. Elbette bunda devlet ve STK teşviğinin de yeteri miktarda olmaması ve doğru bir yönlendirmenin olmaması da bir neden.

3. Hakkını arayamama sorunsalı; Almanya vs Türkiye

Türkiye, dünyanın dört bir yanından çeşitli kuruluşların raporlarıyla hak, hukuk, adalet gibi kavramlarda kötü bir karneye sahip ama işin bu tarafına girmeyeceğiz. Çevrenizdeki insanlara sorun isterseniz Türkiye’de adalet var mı yok mu diye ya da Türkiye’de yargı sistemi düzgün ve sorunsuz çalışıyor mu diye. Eğer cevap “evet”se bir olsa gerek. Buna siyasi açıdan değinmeyi bir kenara bırakıyoruz fakat herhangi bir insanla bile bir sorun yaşadığınızda hakkınızı arayamadığınızı, adaletin size ulaşmadığını yahut zamanında ulaşmadığını çok net hissedebiliyorsunuz. Bu sebeple maalesef Türkiye’de devlet kurumların değil, kişilerin kendi adaleti öne çıkıyor. Suçun bu kadar ön plana çıkması da bu yüzden, adaleti doğru şekilde sağlayan kurumların tam randımanlı çalışmaması. Almanya’da henüz yeniyiz fakat gördüğümüz, araştırdığımız, okuduğumuz şeylerden bahsedecek olursak; Almanya, Türkiye gibi adalette dünya sıralamasında listenin sonlarında değil, başlarında yer alıyor. Yani Türkiye’ye göre daha adil bir yargılama sistemi olduğunu belirtmek yanlış olmasa gerek. Ayrıca Almanya’da adalet sistemi daha düzgün işliyor olacak ki; burada sokakta birbiriyle kavga eden insanlar göremezsiniz. Bunun bir parça sebebi de şu; burada insanlar çok kolay birbirlerini, Türkiye’ye göre daha basit sebeplerden ötürü mahkemeye verebiliyor ve konu ne kadar basit bir konu olursa olsun mahkeme mağdur olandan yana bir tavır sergiliyor ve karşı taraf direkt yüksek miktarda bir para cezası alabiliyor. Bu da öyle yıllar süren bir yargılama şeklinde olmuyor, bu sebeple insanların ilk takındıkları tavır karşılarındaki kişilerle kavga etmek, sürtürmek olmuyor. Adalet gerçekten tecelli ediyor, mağduriyet basit olsa bile. Oysa bizim ülkemiz… 🙂 Nice haklar yeniyor güzelim ülkemizde…

4. Her gün binlerce kişi trafikte harcadığı zamanla ne işine, ne de evine faydalı olabiliyor

Akıllıca olmayan ve işe yaramayan çözümlerle Türkiye’de artık trafik sorunu yalnızca İstanbul’da yaşayanların sorunu değil. Önceden trafik sadece İstanbul’un sorunuydu, son 5-6 yıldır duyduğumuz ve gördüğümüz artık İzmir, Ankara gibi şehirlerin de sorunu olduğu yönünde, son zamanlarda ise Anadolu’nun başka şehirlerinde de trafiğin hayatı etkileyen derecede bir soruna dönüştüğü yönünde. Trafik sorunu Türkiye’ye dair özlemediğimiz şeylerin başında geliyor. Almanya’da ise her ne kadar Berlin, Münih gibi belli birkaç büyük şehirde işe gidiş ve işten dönüş zamanlarında olsa da (Türkiye’dekiyle hayatta boy ölçüşmeyecek derecede), bu durum Türkiye’deki kadar büyük bir krize dönüşmüyor.

5. Pardon bayım, nereye yetişmeye çalışıyorsunuz?

Türkiye’de insanlar bir yere yetişmenin derdinde, bazen bırakın karşındakileri, kendilerini bile görmüyorlar. Bu bizi üzen şeylerden biri, çünkü ülkemizin insanları birçok şeyle mücadele etmekten kendilerini bile düşünemez haldeler. Bu duruma bir de bireysel açıdan değil de, şehrin iğne atsan yere düşmeyecek kalabalık lokasyonlarındaki çoğunluğun gözünden hayal etsenize? Örneğin Mecidiyeköy’de veya Taksim’de veya E5’te metrobüste… Yok böyle bir kalabalık! İstanbul yıllar boyunca hep göç aldı ve maalesef buna çözüm üretilmedi şimdiye dek. Hala bile İstanbul yalnızca Taksim’iyle, Mecidiyeköy’üyle değil; neresine giderseniz gidin aşırı kalabalık nüfusuyla tam bir cehenneme dönüşmüş durumda. Bunun elbetteki sorumluları insanları İstanbul’a taşınmaya mahkum edenler ve o insanların yaşadıkları şehirlerde para kazanmaya çözüm getiremeyenler. Almanya’da ise şehirlerin nüfusları Türkiye’ye nazaran daha dengeli. En kalabalık şehir Berlin olmasına karşın nüfusu 4 milyon bile değil. Diğer şehirlerin nüfusları da birbiriyle daha dengeli. Örneğin arkasından gelen ikinci ve üçüncü şehir olan Hamburg ve Münih ise 1,5 milyon civarlarında nüfusa sahip. Üstelik Almanya’nın toplam nüfusu Türkiye’den fazla (85 Milyon). Merak edenler için Almanya’daki şehirlerin nüfus listesini şuraya bırakıyoruz.

6. Bizi kaprissiz, egosuz Türk hekimlerine emanet edin

Bu da önemli, belirtmesek olmaz. Almanya’da doktorlar sizi kapıya kadar gelip karşılıyor ve sizinle tokalaşıyorlar, sonra da sizi muayene odasına buyur ediyorlar. Bu Türkiye’de alışık olmadığımız bir şey. Hastayla ilgileniliyor ve sorduğunuz sorulara mırın kırın edilmeden, geçiştirilmeden cevap veriliyor. Ama Türkiye’mizin doktorlarında karşısındaki hasta ya da hasta yakınlarına mesafeli durmak ve cımbızla ağzından laf alıyormuşçasına cevap vermek gibi bir kötü bir özellik var. Elbette tamamı için demiyoruz fakat genel olarak böyle bir şey var mı var Türkiye’deki doktorlarda. Aşırı ve gereksiz bir şekilde hastayla mesafeyi korumak gibi kötü bir özellikleri var ve bu ego da nerden geliyor bilmiyoruz?! Bir itirazı olan varsa ilk fırsatta uçağa atlayıp Almanya’daki herhangi bir doktordan randevu alıp, deneyimlesin:)

7. Yaptığın işin karşılığını almak ve çalışma etiği

Bu mesele üstü meselelerden biri bizce. Neden mi? Çokça benim başıma gelmişliği var da ondan (Serkan). Ayrıca eşimizden, dostumuzdan çok kişiden de benzer durumlara şahit olmuşluğumuz var yani bizim kişisel sorunumuz olmadı hiçbir zaman bu. Türkiye’de çalışan ne hak ettiği paranın karşılığını alıyor, ne de çalışana kıymet veriliyor. Devletin de buna bakışı böyle, özel sektörün de. Mesai ücretini alamaksızın plansızca, karşısındakinin işten sonra hiç sorumluluğu, özel hayatı yokmuşçasına son dakika mesaiye kalmalar, bu bir zorunlulukmuş gibi dayatmalar bir yana; kaldığınız mesainin ücretini talep edememeniz veya etmişseniz de “işte kapı, işte yol” ibaresinden yaklaşımlar bir yana; hep bir bütün olarak bu şartlar altında neden Türkiye’yi özlemediğimizin en kalın puntolarla belirtilmesi gereken noktalarından biri. Bunları da geçtik, kaç kez ayrıldığım işimden kalan maaşımı (maaşlarımı demek daha doğru olur) aradan onca zaman geçmiş olmasına rağmen alabilmiş değilim. Maalesef böyle 2 firma geçmişine sahibim. Oradan hemen “ee mahkemede dava açsaydın?!” gibisinden cin bir fikir fırlayabilir, fırlamasın tutun onu yerinde:) Bu süreç içerisinde birçok şey başıma geldi o dönemlerde ve her adli yolu denemiş olsam da yarım ve sonuçsuz kaldı. Fakat burada bırakın saatleri, çalıştığın fazla dakikanın bile karşılığını kolayca alabiliyorsun.

8. Kadın ve çocuk dediğin özgür olmalı, sınırları olmamalı; sokaklarımızı onlar renklendiriyor

Almanya’da kadınlar ve çocuklar istedikleri gibi hareket ediyor ve toplumun hiçbir kesimi onların yaşam alanını fikirleriyle daraltmaya çalışmıyor. Almanya’da kadınlar istedikleri gibi giyinebiliyor ve saat kaç olursa olsun tek başlarına otobüse, metroya binebiliyor. Hatta bırakın otobüsü, metroyu; tek başlarına ıssız bir caddede mini eteğiyle korkmadan bisiklet sürebiliyor. Çünkü biliyorlar ki ülke güvenli ve başlarına büyük bir oranda bir şey gelmiyor. Bizim aklımıza ilk düşüveren olabilecek şeyler, ne güzel ki onların aklına gelmiyor, çünkü öyle yaşamaya alışmışlar. Biz ise tehlikenin bağrından, İstanbul’dan geliyoruz ve bugün bile haberlere baktığımızda Türkiye’de kadınlara, çocuklara, hayvanlara yapılan insanlık dışı şeyler azalmıyor, artıyor ne yazık ki. Çünkü toplumumuz bunlara mağruz kalıyor, eğitim alıp gelişmesi ve böyle şeyleri aşması engelleniyor.

9. Taksici VS UBER değil; Türkiye’deki Türk taksici VS Almanya’daki Türk taksici

Kısa mesafe almazlar, alsalar varacağınız yere kadar aracın içinde asık suratıyla içten içe söylenirler, ücret 18.70 TL tutmuşsa 20 TL’nin para üstünü göndermezler. Pardon da Türkiye’deki taksicilere neden güvenelim? Yol tarif etmezseniz size şehrin yabancısıyı muamelesi yapıp bilmediğiniz yollara girerek yolu uzatmaya, ücreti arttırmaya çalışırlar, çakallıklar gani gani… Elbette bütün taksiciler öyledir demiyoruz, bir önyargıya sahip olun demiyoruz ama çoğunluğun da böyle olduğu su götürmez bir gerçek. Almanya’da da taksicilik sektöründe hatırı sayılır miktarda Türk var ama emin olun buradaki Türk taksiciler daha düzgün tutum sergiliyorlar (sergilemek de zorundalar), çünkü ülkede her şey sistemli ve her şeyin kuralı var ve bu kurallar kağıt üstünde değil Türkiye’deki gibi, herkes tarafından uygulanılmaya gebe.
2 Paylaşım
Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *

Bunlar da Hoşunuza Gidebilir